GÖNLÜN KENARI
16 June 2023, Friday 17:42
Göz alabildiğine yeşil bir vadi. İki yüz hanelik köy. Toprağa bir veriyorsun bin alıyorsun. O kadar geniş ekim dikim arazileri var ki. İmece usulü olmasına rağmen yetişemiyor köy halkı. Ne ekmeye ne toplamaya. Öyle bir bereket. İnsanlar işlere yetişmeye çalışmaktan ne kötülüğe ne dedikoduya vakit bulamıyorlar. Böyle de bir huzur. İbadetini yerine getiren, karnını doyuran kendini araziye atıyor. Yeşilin her tonu mevcut bu vadide. Yeşil bittiğinde ufukta mavi başlıyor sonsuzluğa her tonuyla. Sanki güneş bu vadinin üzerine doğmak için can atıyor. Batmamak için adeta direniyordu. Çocukların coşkulu oyunları, kadınların dere boyunda şakalaşıp çamaşır yıkamaları, erkeklerin omuz omuza çalışmaları, yaşlıların sohbeti; hiç doyulası değildi bu vadide.
.
.
.
Aralıksız bombalanıp basılıyordu köy. Ateş altındaydı aylardır. Çok ocaklar sönmüştü. Bebek, çocuk, yetişkin çok şehitleri olmuştu. Kaçabilen kaçmıştı. Geride kalanlar da mücadeleye devam ediyordu. Gün geceyi kovalamıyordu çünkü güneş battığında bombalar aydınlatıyordu. Gece gündüze, gündüz geceye sevdalanmıştı sanki.
Yine ateş altında geçen gecenin sabahında karşı komşuları artık daha fazla orada kalmama kararı alıp. Heybelerine erzak ve birkaç parça kıyafet koyup. Sabahın ilk ışıklarıyla vatanı terketmek için yola koyuldular. Tek tek tüm komşularıyla helalleştiler. Gelmek isteyen varsa hepberaber gidelim diye teklif ettiler. Kimse kabul etmedi. Sabaha yakın ‘önce biz gidip bir yer bakalım. Sonra size haber salalım ‘ diye karara bağladılar. Peşlerinden dualar edilerek, hangi yolların daha güvenli olacağı en az beş kez tekrar edilerek, arkalarından gözyaşlarıyla sular dökülerek uğurlandılar. Gidecekleri yolun nereye çıkacağını, yolun sonu gurbet mi vuslat mı bilmeden koyuldular yola. Kalsalar sanki akıbetleri belli miydi? Ama yılları, anıları, emekleri, ölmüşlerini bırakmak zorunda kalmak en zoruydu.
Herkes sessizdi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Hoş konuşacak takatleri de yoktu. Hepsinin tek tesellisi, olurda bu yolun sonunu görebilirlerse o sonda onları karşılayacak olan Allah dostu zat-ı görmek tek tesellileriydi. Çocuklarını, gençliklerini, aşklarını, evlatlarını, amcalarını, teyzelerini, dayılarını, o yemyeşil memleketlerini, verimli topraklarını, onca dostlarını, acı tatlı yaşanan günleri ardında bırakmak. Bir daha görüp göremeyeceğini bile bilmeden iki parça çul bir parça kuru ekmekle koyuldular yola. Ne bu yol biter ne gün geceye dönerdi sanki. Çaresizlik ne kötü şeydi. Bu yolculuk iki buçuk ay sürdü. Geride kalanlardan habersiz, vuslattan bir haber iki buçuk ay… Ne yol gitmişlerdi, ne yağmur ne çamur atlatmışlardı. Kendileri orada dursun sırtlarında ki urbalarda hal kalmamıştı. Ayaklarında ki nasırlar patlayıp kanamıştı.
Nenesi ayağını sararken :
- Üzülme ! yüreğin nasır tutmasın demişti.
- Ah ! be nenem yürekte nasır tutacak hal mi kaldı diye geçirdi içinden. Vatan bize gurbet oldu , gurbet bize sıla diyemedi. Yarasına bir tuzda kendisi bassın istemedi.
.
.
.
Aylar yıllar geçti. Gidilen yerden haber geldi aynı yollardan geçilip, aynı suların kenarlarında durak verildi. Yorgunluklar sıla-i vuslatı düşündükçe geçti.
Gurbet-i sılaya varıldı. Bu sefer de sanki gün geceyi kovalıyordu. Onlardan önce giden eş, dost, akraba karşıladı. Onlar kendilerince bir düzen kurmuşlardı. Onlar kendilerince bir düzen kurmuşlardı. Kimi tüccarlığa devam ediyordu, kimi ekip biçiyor, kimi koyun almış kimi sığır. Bunlarında en iyi bildiği iş tarımdı.
Bir ay keşfettiler dağ demediler taş demediler. Geldikleri yer sulaktı, toprakları verimliydi. Bu çok büyük şanstı onlar için. Bir ovaya göz koydular. Yanlarında bir iki parça tarla alacak kadar paraları da vardı. Dürüstlük ve çalışkanlıklarıyla kendilerini ova köye kabul ettirmeleri çok uzun sürmedi. Tek dertleri burada iyi bir düzen kurup, kadın ve çocuklarını tamamen güvene alıp tekrar vatanlarına dönmekti. Namus söz konusu olmasa zaten hiç gelmezlermiş. Vatanı gurbet etmek çok zorlarına gitse de kadın ve çocukların telef olması göze alabilecekleri durum vesilesi değilmiş. Onlardan sonra üç beş aile de gelmiş. Elele verip iki senede iyice hale yola koymuşlar durumlarını…
Bir süredir vatanlarının artık iyice sıkıntıda olduğunu köylerinin tamamen yağmalandığını ve işgal altında olduğunun haberini alıyorlarmış. O hafta bütün işlerini toparlayıp aileden sadece bir erkeği bırakıp tekrar geri dönme kararı almışlar. Gittiklerinde belki de tanıdıkları kimseyi bulamayacaklar yada buldukları onları tanımayacaktı. Olsundu. Vatan onları beklerdi.
Eşle dostla helalleşildi. Haber salınacak her yere haber salındı. Yol kenarı göl kenarı denmedi. Kimse gönlün kenarında bırakılmadı. Tek tek dünyalık değil ahiretlik helallikler alındı. Gelip bulamayacakları olacağı gibi, dönüp dönemeyecekleri de belli değildi…………
Sağlıcakla kalın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.