Manisa
18 Mart, 2025, Salı
  • DOLAR
    32.87
  • EURO
    35.18
  • ALTIN
    2451.1
  • BIST
    10646.93
  • BTC
    60357.035$

Kendi Gök Kubbemizi Ne Zaman Kaybettik?

10 Şubat 2025, Pazartesi 16:05

Bir medeniyetin dili, inancı ve kültürü, onun asli kimliğini belirleyen unsurlardır. Bu unsurlar daraltıldığında, yani doğal akışı içinde var olmasına izin verilmediğinde, o medeniyet kendi kimliğiyle çelişmeye başlar. Bu çelişki, bireylerin düşünce dünyasından şehirlerin mimarisine, sanat anlayışından gündelik hayata kadar her alana sirayet eder. Sonuç olarak, gök kubbenin altında büyük bir yolculuğu tasavvur etmek yerine, bölük pörçük bir algıya sıkışırız. Kimimiz bir yıldız parçasına, kimimiz bir ay kıvılcımına, kimimiz güneşin bir ışığına sarılırız ama tümünü bir senteze dönüştüremediğimiz için bütüncül bir medeniyet bilincini kaybederiz.

Bu parçalanmış zihin dünyası, çarpık modernleşme süreçlerimizle birleştiğinde, şehirlerimizin mimarisine, yaşam tarzımıza, hatta evimizde kullandığımız en küçük eşyaya kadar her şeyi etkiliyor. Kendimize ait olmayan, köksüz, geçici hevesler peşinde koşarken, büyük fotoğrafı gözden kaçırıyoruz. O yüzden de temel soruyu sormak zorundayız: Kendi gök kubbemizi ne zaman kaybettik?

Kur’an bize bir hakikat bildirir: “Gözünü çevir ve bak! Gök kubbede bir çatlak, bir gedik görebilecek misin?” Bu ayet, sadece evrenin kusursuz düzenine değil, aynı zamanda bir medeniyetin, bir kültürün, bir neslin taşıması gereken bilince de işaret eder. Gök kubbenizi deldirmeyin! Çünkü başımızın üstündeki bu metaforik kubbe, bizim varoluşumuzun temel çerçevesini belirler. Eğer o kubbe delik deşik olursa, fikrî dünyamız da, şehirlerimiz de, hayatlarımız da aynı şekilde dağılır.

İnsan, Yeryüzü ile Gökyüzü Arasında

İnsan, ayakta duran bir varlıktır. Arapçada “racül” kelimesi ayak kökünden gelir ve insanın iki ayağı üzerinde durmasını ifade eder. Ancak insanın yürüyüşü yalnızca fiziksel değildir; bir anlam arayışıdır, bir bilinç yolculuğudur. Ayaklarımız yere basarken, bakışımız göğe yönelmelidir. Çünkü insan, ruhu ile semaya yükselmeye aday bir varlıktır.

İnsan, hayvanı natık olarak tanımlanır; yani konuşan, akleden bir varlık. Ancak bu konuşma sadece ses çıkarmak değildir; düşünce üretmek, medeniyet inşa etmek, hakikatin peşinden gitmekle ilgilidir. İnsan, başını kuma gömerek yol alamaz. Eğer gözünü gökyüzüne, hakikate çeviremezse, ufku kaybolur, istikameti bozulur.

İşte bu yüzden, "Gök kubbemizi ne zaman kaybettik?" sorusu, sadece bir felsefi sorgulama değil, aynı zamanda bir varoluş muhasebesidir. Eğer gerçekten bu sorunun cevabını ararsak, kaybettiğimiz medeniyet bilincini yeniden inşa etmeye başlayabiliriz. Her birey, kendi dünyasında, kendi evinde, kendi düşüncesinde bu gök kubbeyi onarmaya başladığında, işte o zaman hakiki bir diriliş mümkün olabilir.

Belki de şimdi sormamız gereken asıl soru şu: Bu kubbeyi nasıl yeniden inşa ederiz?


 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.