Manisa
16 September, 2024, Monday
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

LACİVERTİN BAYRAM’I

21 August 2024, Wednesday 14:43

 



 

Bedestende yoğunluk başlamıştı. İnsanların akın akın gelmesine az kalmıştı. Fırtına öncesi gibi. Ama o bu telaşı çok seviyordu. Gurbettekilerin döndüğü,şehrin kalabalıklaştığı, satışların arttığı, şen kahkaların çoğaldığı huzurlu günler…

Akşam babasıyla dükkanı kapatıp eve dönerken akşamüstü ayazı parmaklarını üşütürdü. Ellerini cebine sokar babası gibi yürümeye çalışarak evin yolunu tutardı. Saat kulesini geçtikten sonra ikinci sokaktan eve doğru döner. Annesinin öğrettiği gibi Kılıç Dede’ye 3 gulhü 1 elham bağışlamadan devam etmezdi yoluna. Çünkü annesi hep ‘okumadan geçme oğul. İşin gücün rast gider. Bak bu dedenin adı gibi aklında kaleminde kılıç gibi keskin olur dermiş.’ O günde yine duasını okumuş bağışlamış. Ama bu sefer çocuk  kalbiyle bir başka dileği de varmış. Hemen onu da peşine eklemiş.  Tatlı bir heyecanla amin deyip  elini yüzüne bir telaşla sürüp sanki biraz utanmış dileğinden. 

Kılıç Dede’yi ardında bırakıp tekrar yoluna dönmüş. Kendi sokağına döndüğünde artık iyice yanmış odun kokuları heryeri sarmış. Sokakta hep müstakil evler olduğundan mutfak camından sızan çatal kaşık sesleri iftar sofrası hazırlıklarını evlerin önüne taşıyormuş adeta. 

           Gurbetten gelenlerle edilen tatlı telaşlı sohbetler her sene olduğu gibi bu sene de çok heyecanlandırıyormuş onu. Merzifon’da Hava Üssü olduğundan babasının asker ahbapları da çokmuş. Bazı bayramlarda da ziyarete gelirlermiş. Emekli Subay Hilmi amcalarda o ailelerden biriymiş. Bu haftasonu gelir mi acaba? diye geçirmiş içinden. Yeni aldığım meşin topu Ekrem’e gösteririm diye düşünmüş. 

           Yanmış odun kokusuna mis gibi karışan ramazan pidesi kokusuyla daldığı düşüncelerden çıkmış. Evin kapısının önüne geldiğinde ayakkabılarını çıkarıp, atmış eve kendini. Sıcacık sobanın yanına ilişip biraz ısındıktan sonra iyice açlığını hissetmeye başlamış. Mutfağa gidip bir bakayım annem ne yemek yapmış  dedikten sonra. Annesinin yemekler soğumasın diye tencereleri çiçekli pazenlere sardığını hatırlamış. ‘Neyse iftarda görürüm.’demiş. Akşam şehrin ayazında yürüyüp, sobanın sıcağı yüzüne vurunca birde üzerine oruç eklenince göz kapaklarına yenik düşmüş. 

             Ezan sesiyle açmış gözlerini. Kimse ona seslenmemişte. Bu duruma biraz sinirlenip iyice kendine gelince. Bakmış ki evde iğne atılsa yere düşmüyor. Hemen kendine ilişecek bir köşe bulup oturmuş sofraya. Artık hiç yadırgamıyormuş bu kalabalığı. Sakın ramazan diye düşünmeyin bu kabalığın sebebini. Onların evde sıradan bir günmüş. Her odanın kapısından başka birinin çıkması. Köylerinde, başka şehir merkezinde oturan olmadığı için. Hatalanıp hastaneye gelen,ev tutmaya imkanı olmayıp çocuğunu okutmak isteyen, imkanı olsa da çocuğunun yanına bırakacak kimsesi olmayan, bu evin yolunu mutlaka tutarmış.  O yüzden zaten sayılıymış çekirdek aile aynı sofraya oturdukları. 

             Yemekten sonra yine kalabalıktan sırılıp sobanın yanına kıvrılmış. Ertesi günün arife olmasından sebep, dükkanda zaten çok yorulacağından bir an önce uykuya geçmesi onu hayrına olacakmış. Aklında dileği, ağzında duası kapatmış geceye gözlerini.  

              Sabah yine evdeki seslere açmış gözlerini. Yataktan fırlayıp hemen cama koşmuş. Hilmi amcaların evinin perdeleri kapalıymış, arabaları da yokmuş kapının önünde. Omuzlarını düşürüp, ‘Gelmeyecekler galiba bu bayram’ diye geçirmiş içinden.

Elini yüzünü yıkayıp üzerini değiştirip dükkanın yolunu tutmuş. Arife günleri Bedesten bir başka olumuş. Taze çekilmiş kahve kokuları, yeni kavrulmuş leblebi kokuları, tatlarına bakılsın diye ikramlık dükkan önlerine konan bol hindistan cevizli çifte kavrulmuşların kokuları birbirine karışırmış. Arife günü köylerdende merkeze gelen çok olurmuş. Hem satışlar açılır esnaf sevinir. Hem bayramlık alınan çocukların neşesi arastaya dolup taşarmış. O en çok arkadaşları babalarıyla alış veriş için dükkana geldiklerinde heyecanlanırmış. 

O gün öğle yemeğini karşı dükkanda ki İlyas Amcalarla beraber yiyip dağılmışlar. İlyas Amcanın oğlu arastadaki en haraketli çocuklardan biriymiş. Hergün kasadan mutlaka biraz kaçırıp  horoz şeker alırmış. Babası her seferinde;

  • Haber ver, öyle al desede.

Ona habersiz almak daha keyifli gelirmiş. Nadirende olsa İlyas Amca suç üstü yakalarmış oğlunu.  Öyle zamanlarda kaçacak yer bulamayan Ferit, hemen karşı dükkana kendini  atıp tezgahın altına saklanırmış. Ahmet o güne kadar hiç ele vermemiş Ferdi’yi. O gün yine yakalanan Ferdi koşarak girmiş dükkana. Tezgahın altından girişi olan deponun kapağını açık görüncede bırakmış kendini boşluğa. Peşine de kapağı çekmiş. Çok geçmeden tüm siniriyle İlyas Amca’da peşinden gelmiş. Ahmet bu sefer durmamış. Babası;

  • İlyas, Ferdi buraya gelmedi. 

Desede. Ahmet depoyu işaret edip, 

  • İlyas amca Ferdi buraya hiç gelmedi. demiş.

İşareti alan İlyas Amca, kapağı aniden tutup kaldırmış. Ferdi’yle gözgöze gelincede daha çok sinirlenip çekip  çıkarmış onu. Sonra hem söylenip. Hem ‘söz ver bir daha yapmayacaksın’ diyerek dükkanlarına sokmuş Ferdi’yi. Ahmet içten içe ohh çekmiş. Sen benim Kılıç Dede’den bile istediğim duayı dükkanımıza her gelene gösterirsen bende sana böyle yaparım demiş içten içe. O gün dükkan hiç  boş kalmamış. Bayram telaşı da neşesi  de tüm arastaya dolmuş taşmış. 

Akşama doğru babası;

  • Ortalığı toparlayıp kapatalım artık Ahmet, esnaf arkadaşlarla da bayramlaşıp eve geçeriz oğlum. demiş

Bir taraftan günlerdir takım elbise satılmadığı için içi içine sığmayan Ahmet, diğer taraftan hergün kendi eliyle asıp her akşam kendi eliyle askıdan indirdiği lacivert takım elbiseyi bayramlık olarak istediğini nasıl söyleyeceğini kara kara düşünür olmuş. Heryeri derleyip toplamış. Babası da kasanın başındaymış.  Bir cesaret yerine koymadığı lacivert takım elbiseyi eline alıp. 

  • Baba! Bu takım elbise satılmadı.Ben yarın bunu giysem olur mu? demiş

Babasının cevabı o an için ona çok uzun sürmüş gibi gelse de.

  • Ne demek satılmadı oğlum. Madem beğendin söylesene hiç  askıya çıkarmayalım. demiş

 

.

.

.

 

Koşup sarılmak istemiş çocuk yaşıyla. Ancak babasıyla sevgi dilleri pek öyle olmadığı için; sadece gözleriyle seviyorum seni diyebilmiş. Sonra hemen tezgahın altından son bir haftadır her bayramlık alana yaptıkları o kahverengi parşömen kağıtlarından çıkarıp. Bu sefer kendi için büyük bir keyifle lacivert takım elbiseyi özenle paketlmiş. Dükkanı kapatıp arastada ki komşu esnafla bayramlaşıp.Bayram namazında Paşa Camii’inde görüşmek üzere deyip evin yolunu tutmuşlar babasıyla. Ahmet arkada kucağında bayramlığı babası önde yürüyorlarmış. Bağcı Kundura’nın önüne gelince. Babası;

  • O takımın altına birde kundura gerek. demiş 

Elinden tutup içeri sokmuş Ahmet’i. Önce Cemal Amca’yla bayramlaşıp. Sonra Ahmet’e dönüp;

  • Hadi beğen bir tane. demiş

Çok heyecanlanmış. O,  takımı aldık ayakkabıyı evden uydururum diye düşünürken birde yeni  kundurası olmuş. Ayaz ellerini üşütse de paketler hiç yormuyormuş onu. Kılıç  Dede’ye gelince dualarını okuyup usulca teşekkür etmiş lacivert takım elbisenin satılmamasına yardım ettiği için. 

Peşpeşe girmişler  Meteoroloji  sokağına. Eve yaklaşınca Hilmi Amca’nın arabasıın da kapıda olduğunu farketmiş. Ekrem’de gelmiş…

          Dişlerinin görünmesine engel olamıyormuş. Topta yeni, takım elbise de, kundurada diye geçirmiş içinden…

.

.

.

.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.