Manisa
19 September, 2024, Thursday
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

KARANLIKTAKİ  KUTU

08 September 2024, Sunday 13:22

Uzun süredir bir şeylerin yolunda gitmediği aşikardı. Evdeki herkes bunun farkında olsa da kimse kimseye bir şey hissettirmiyordu. Tek istekleri ömrünün geri kalanında ellerinden geldiğince rahat ettirmekti.

 

Yokluk vardı. Geçindirilecek ev vardı. Babası için çaldığı her kapıda tokat gibi yüzüne vurulan sosyal güvenceleri yoktu. Çünkü bu zamana kadar kazanılan kendilerine anca yetmişti. Coğrafyanın kader olduğu bu topraklarda. Çocuk yaşta çizilmişti onun da kaderi. Yaşı küçük olsa da yaşıtlarına göre hep daha uzun hep daha iriydi. Buda herkesin gözünde onu daha erken büyütmesine sebep olmuştu. Hayatında ki ilk sorumluluğu kaz çobanlığı olmuş. İşinde titiz olduğunu fark eden büyükleri: Kazlarla başlayan sorumluluklara davar, sığır, traktör ve tarlaları da sırasıyla eklemiş. Askerlik çağı gelmeden her şeyin üstesinden gelen, alım satım işlerini öğrenmiş, bozulanı hakkıyla tamir eden, şehrin birçok büyük tüccarlarını, hayvanlar için ise yine hemen hemen şehrin tüm tecirlerini tanıyan bir delikanlı olmuş. Sosyalliği, girdiği ortama hızlı ayak uydurması, sorun karşısında çözüm odaklı duruşu ilerleyen yaşlarında köyde onu akıl danışılan bir birey haline getirmiş. Yıllar geçse de onda değişmeyen tek şey öfke ve sinir haliymiş. Çocukluğunda da ilk gençliğinde de, orta yaşlılığında da çevresi ondan bahsederken öfkesini hep anlatmış. Herkes öfkeli demiş ama kimse niye öfkeli diye sormamış. Belki erken yaşta üzerine aldığı sorumluluklar. Belki çocuk olmadan genç delikanlı olmadan erişkin olması belki büyüklü evde çoluk çocuk sahibi olması. Belki de eşine çocuklarına gösteremediği sevgisi. Kim bilir?

 

Babasının bir süredir halsiz olması sağlığında bir şeylerin yolunda gitmediğini aleni şekilde gösteriyormuş. Sabahtan akşama kadar tarlalardan gelmeyen, bahçeden içeri girmeyen adam. Günden güne halsizleşmeye, çabuk yorulmaya ve teni de koyulaşmaya başlamış. Ancak babası doktor konusunda biraz inat etmiş gitmemek için. Sonra artık bir şeylerin ters gittiğini anlamaya o da başlayınca gitmişler. Yapılan tetkikler sonucu. Kronik bir rahatsızlığın teşhisi koyulmuş. Aile de her ne kadar genetik olduğu konuşulsa da duymak biraz rahatsız etmiş. Tedavisi için sadece kan değişiminin uygun görülmesi, rahatsızlığının ilerlemiş olması ve sağlık sigortalarının olmaması ev içinde şimdilik sadece onun gündemindeymiş. Sigorta konusu babasının kötü gidişatıyla birlikte artık iyiden iyiye uykusunu kaçırır olmuş. O senenin hasadı belliymiş. Depoda o seneye ait sadece bir kamyon soğan kalmış. Onu sigorta işlemleri için kullansa ekim yaklaşıyor. Tarlaların ekime hazırlanması, gübre, ilaç, tohum hazırlığının yapılması gerekiyormuş. Ancak tüm bunlar; içinde bulundukları durum için bir seçenek dahi değilmiş onun için. Önce babasının sağlık işlerini kolaylaştıracakmış sonrası için zaten ‘Allah büyük olmadı sıfırdan başlarım her şeye’ demiş. Çünkü doya doya bir kere sarılmadığı babasının gölgesi ne kadar uzun süre onunla kalırsa o kadar kar diye düşünmüş.

 

Tanıdığı tüccarlara haber salmış. Son kalan hasadı için en iyi fiyatı veren alıcıyla anlaşmış. Aldığı parayla sigorta işini halledecek üzerinden kalanla da bir miktar gübre ve tohum almakmış ilk planı. Ekim dikim işleri için gerekli olan her şeyi de bir sonra ki senenin hasadına borç yapacakmış. Umduğundan hızlı halloluyormuş işler. Ödemeleri gerçekleştirip işleri yoluna koyup eve döndüğü akşam babası aniden yemekten sonra ağırlaşmış. Önce ilçe hastanesine götürmüşler. Oradan da acilen yakın Üniversite hastanesine sevk edilmiş. Hayatının en uzun yolculuğu oluyormuş. Yolun sonu diye hiç düşünmek istememiş. Sarılmak, öpmek orada dursun daha yan yana oturup doya doya, uzun uzun hiç sohbet etmediği babası için. Aklından geçen kötü düşüncelerin hepsini aniden açtıkları ambulansın acı siren sesi bölmüş. Bu sefer daha rahatmış bir taraftan. Sigorta işleri tamamlandığından, istedikleri tüm tetkik ve ilaçlar hemen alırım demiş kendince.

 

Ambulans önde o arkada uzayıp giden yol. Sonunda acilin önünde son bulmuş. Sedye de babasını o halde görünce tanıyamamış. Kıyafetlerini çıkarmışlar, rengi sapsarı ve gözleri kapalıymış. Arkadan uzun uzun çalan kornayla kendine gelmiş. Hemen arabasına binip park etmek için yer aramaya başlamış. O park edip gelene kadar babasını yoğun bakıma almışlar. O geldiğinde önüne üç deste kağıt bir sarı karton dosya bırakmışlar. Yatış işlemleri için.

  • Okuyup, imzalamanız gerekiyor deyip içeri girmiş hemşire.

 

Hayatım boyunca hiç bu kadar kağıt kürek işim olmamıştı diye düşünmüş. Önce okumaya başlamış sonra bakmış ki mümkün değil bitirmesi; bir bir imzalamış tüm kağıtları. Koymuş dosyanın arasına,  beklemeye başlamış. Hem dosyayı teslim etmek için hem de babasıyla ilgili bir iki kelime duyup umutlarını biraz daha sulamak için. Yaşı yolun yarısını geçmiş olsa da, çoluk çocuğa karışmış kendi baba olmuş olsa da. Babasına tutunduğu iplerin artık olmayacak olmasına hazır değilmiş.

 

Hemşire gelmiş bir saat sonra doktorun kendisini bilgilendireceğini söyleyip dosyayı alıp. Yine o dışarıdan açılması asla mümkün olmayan sürgülü kapıdan içeri girip gitmiş. Böyle uzaktan bilgi alarak tam yirmi bir gün geçmiş. Aşağı indiğinde başladığı yeri bulamayan adam. Şimdi avucunun içi gibi biliyormuş  o koca hastaneyi. O, sağlık sigortası yapıldığında her şeyin hallolacağını düşünürken bu geçen günlerde öğrenmiş ki; sigorta bu işin sadece önemli bir kısmı ama tedavi için daha başka şeyler var. Serum sırası, ilaç sırası, reçete edilenleri bulmak, gerektiğinde kan ihtiyacını tamamlamak, saatinde gelmesi gereken ilacı saatinden önce tedarik edip hazır bulundurmak, ödemeleri önce elden yapılan ilaçları ilgili kuruma beyan edip bir kaç hafta içinde geri ödemeleri almak. Sigorta işiyle ilaç konusunun çözüme kavuşacağını sanmak onu çok ciddi hayal kırıklığına uğratmış. Çünkü hem serumlar hem ilaçlar hastane içindeki eczaneden tedarik edilse de önce sonu görünmeyen kuyruklara girip, ödemesini yapıp sonra teslim alıyormuş. O senenin tüm hasadını kullandığı için. Bir önce ki ilacın ücretini alana kadar bu durum başlarda onu zorlasa da o işi de yoluna koymuş. Yoluna koyamadığı tek konu kalabalık ilaç sırası ve bazı günler ona sıra gelene kadar biten ilaçlar yüzünden babasının günlük alacağı ilaçları alamamasıymış. Belli ki toparlaması zaman alacak, ilaçları da eksiksiz alabilse diye düşünmüş.

 

O gece uyumak için arabaya gitmemiş. Hastanenin içinde dolaşıp; sakin, mesai bittikten sonra çok insan kalabalığının olmadığı yerleri bulmaya çalışmış. Bulmuşta. Tekrar eczanenin önüne gelmiş ancak temizlik personeli:

  • Eczane önünde beklemen yasak. Sabah erkenden sıraya girmek için gelenlerle geceden bekleyenler arasında tartışma çıktığından başhekimlik yasakladı. demiş.

O da bunun üzerine sabah erkenden gelebilmek için eczaneye en yakın bir o kadar da sakin bir yer aramaya başlamış. Çünkü araba eczanenin olduğu binaya epey uzakmış. Park yeri bulmakta çok sıkıntıymış zaten.

 

Biraz dolandıktan sonra morgun arka koridorunda karanlık bir yer fark etmiş. Uzakta bir yere oturup iki saat izlemiş kim geliyor kim geçiyor diye. Kimse gelip geçmemiş. Saatler iyice ilerleyip el ayak çekilince dışarı çıkıp bir hava almış. Bu gece gözyaşını içine akıtmayı becerememiş. Karıştırmış hem yavaş yavaş yüzüne vuran yağmura hem de gecenin karanlığına.

Geri döndüğünde o izlediği karanlık koridorun sonuna kadar yürümüş. Üst üste konulup oraya bırakılan boş ilaç  kutularından birini  çekip üzerinde yatılacak duruma getirmiş. Radyatörün yanına yaklaştırıp paltosunu çıkarmış. Katlayıp başının altına koymak için. Günlerdir aklından geçenlere, düşüncelerine, yeri gelince gözyaşına yeri geldiğinde öfkesine en yakın yol arkadaşlığı yapan kasketini çıkarıp ters çevirmiş içine de günlerdir tüm derdini kasevetini bir bir çektiği 33’lük akik tesbihini bırakıp. Gözlerini kapatmış. Kalorifer peteğine sırtını verse de yüzüne vuran soğuk uykuya geçmesini epey geciktirmiş.

 

Gün aydınlanmaya başlar başlamaz eczane tarafına geçmiş. Onun gibi bekleyen bir kaç kişi daha varmış. Ellerinde ki reçeteleri fark edince hemen babası için nöbetçi doktora reçete yazdırmaya gitmiş. Reçeteyi alıp tekrar aşağı inmiş. Gördükleri karşısında şaşkınmış. Çünkü on dakika önce on kişi varken şu an en az yüz kişi varmış. Günlerdir babası için neden ilaç kalmayışını şimdi daha iyi anlıyormuş. Babasının tedavisi aksamasın diye o geceden sonra hep o karton kutunun üzerinde uyumuş. Ne kadar uyku denirse. Bu böyle tam iki ay sürmüş. Epey kilo vermiş. Arada gidip geliyor olsa da köye. Ne tarlaları gönlünce tapan edebilmiş, ne çit sürebilmiş, ne arkları temizleyebilmiş, ne sınırlara ilaç yapabilmiş. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuş aslında. Önümüzde ki hasatta harmanda çok iyi geçmeyecekmiş. Derin bir nefes almış. Gözlerini pencereden gökyüzüne dikip.

  • Allah var,  gam yok. demiş.

 

Ertesi gün babasını normal odaya almışlar. Artık yanında refakatçi de kalabileceği için. Sabah doktordan reçeteyi alıp hemen aşağı iniyormuş. Uykusunu da bir nebze alabildiği için daha dinç oluyormuş. Gün içinde de aylardır yaptığı gibi resmi evrak işlerini halledip, maddi olarak sonra ki ilaç günleri güvence altına alıyormuş.

 

İki hafta sonra…

 

Doktorlar sabah vizite yaptıktan sonra hemşire odaya gelip babasını taburcu edeceklerini söylemiş. Günlük kan değişimi için klinik ayarladıklarında babasını götürebileceğini söylemiş. Hemen o gün köye haber salıp ilçe merkezinde kliniği ayarlatmış. Akşam vizitenden sonra da evraklarını teslim alıp yola koyulmuşlar. Böylesi çok iyi olacak diye düşünmüş yolda hep. Her gün arabayla babamı götürüp getiririm geriye kalan zamanda da işlerimi hallederim demiş kendince.

 

Yol boyu babası bu hastalığı yüzünden işinden gücünden olduğunu. Önümüzde ki yıl sıkıntı yaşayacağını söyleyip durmuş. Sessiz sessiz dinlemiş.  Hiç ses vermemiş. Çünkü cevap verecek olsa bile  içinden geçenleri yani ne onu çok sevdiğini söyleyebilirmiş. Ne de onun yeter ki gölgesi üzerinde olsun kendisinin her işi yoluna koyabileceğini söyleyebilirmiş. İstemediğinden içinden gelmediğinden değil. O coğrafyada ayıp sayıldığından, öğretilmediğinden, bilmediğinden. 

 

      

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.